29 Eylül 2010 Çarşamba

Ağlamalar.


Titanic...
Beni ağlatmayan film. Herkesin hayran olduğu, herkesin Leo'ya aslında başta Jack'e ama sonradan Leo'ya aşık olduğu film. Ay ben böyle çocukça duygularla izlemiştim onu. Böyle tabii Rose'un güzelliğine hayrandım. Sonra Jack ile yaşadığı aşka tabii ki.
Ama film bitti. Jack öldü..Üzüldüm. Ama o kadar. Nokta. Hiç sonra "Hayatımın Filmi" falan diyemedim. Garip olan şu aşırı duygusal bir insanım. Annem en ufak bağırdığında bile gözleri dolan bir insanken böyle bir aşka nasıl ağlamazdım. Hala da düşünürüm. Leo herkesin ilk aşkı benimse "vay tatlıymış" düşüncesinden başka bir şey oluşmuyor aklımda. Evet adam tatlı ama o kadar.
Tamam anladık ne kasıyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Sadede gelelim beni asıl ağlatanlar aşk değil aşkın içindeki,aile içindeki uyumsuzluk tartışmalarmış. Karakterim ve burcumun yönettiği bazı şeyler dolayısıyla aile benim için çok önemli.
Yeni başlayan bir dizi var. Öyle Bir Geçer Zaman Ki…Gerçekten tek kelimeyle müthiş bir dizi! Hele o küçük Osman. Kelimeler yetmeaz onu anlatmaya. Nasıl oynuyor nasıl beceriyor. Babaaağ demesi bitiyor. Dünkü bölümünde “Beni dövme baba” derken gittim artık gözlerim doldu ağlamaya başladım. İnsan dayanmaz ki yüreği onun ağlamasına…
Zaten ondan önce de yakınımızın yaşadığı sorunları ben de duydum. Onların yanında ağlayamadım ama hem bu dizi , hem de o olaylar olunca benim gözyaşları boşandı. Ha bir de her çocuk annesinin iyiliği için boşan diyebiliyor.
Kıssadan hisse; Mutluluğu hak eden kadınların çok üzücü şeyler yaşaması adil değil…! Hayat hiç adil davranmıyor!

26 Eylül 2010 Pazar

Hayaller...


Düşünüyorum da insanlar hayaller olmasa ne yapardı. Direk ölüme atlardı sanırım. Bizi en kötü anlarımızda kafamızda kurduklarımız kurtarır. Dünyadan soyutlarız kendimizi. Tamamen dalarız o kurmacalara…Bunun adı hayaldir. Kimilerinin ki gerçekleşir. Kimileri ise en olmayacak şeyler kurarlar benim gibi. Benim hayallerim çeşitli. Olmayacaklarda var olacaklarda. Tamamen absürd olanlarsa. Ama bunlar beni iyi hissettiriyor dünyaya daha rahat ve farklı bakmamı sağlıyorsa kim karışabilir ki?

Gelelim benim hayallere? Nedir benim hayallerim? Dediğim gibi iki türlü. Olacak ve olmayacaklar. 16 yaşımdayım ama ruhum daha çocuk. İçimde bir şey eksik kaldı belki de. O yüzden olmayacak şeyler kuruyorum. Ne yapayım elimde mi? Olgunlaşana kadar böyle. Zaten kapı kapı dolaşıpta “Ben bugün çok saçma bir şey kurdum. Anlatiiim mi?” demiyorum ki. Ya içimde kalıyor, ya deftere falan yazıyorum ya da karakterler aracılığıyla…Ya da çok yakınlarıma anlatıyorum. Beni anlayanlara.

İlk önce olacakları anlatayım. Küçüklükten başlayım. Küçükken büyüyünce ilk önce doktor olacağım dedim. Klasiktir bu. Sonra Mersin’e gidince orda bir arkadaşım vardı benim Ayça diye. Ayça’nın ablası anaokulu öğretmeniydi. Çocukları da severdim. Dedim anaokulu öğretmeni olacağım. Sonra tekrar doktorluğa..Ama bu sefer çocuk doktoru. Ablam dedi ki “bebeklere aşı yaparsın” İçim cızladı. O bebişlerin küçücük kendileri kadar koluna ben o iğneyi nasıl batırırdım? “Ama ben yapamam ki ağlamalarına dayanamam” dedim. Ondan sonra bi süre doktorluğa alışmışken büyüdük…Kaç yaşındaydım ama küçük sayılırdım yine de. Trt 1 de “Kanıt Peşinde” diye bir dizi vardı. Orijinal adıyla “CSI: Las Vegas” Onu izledikçe cinayetlerin sırrını çözen polisler yani kriminalist olmayı istedim. Hatta orda bi Nick vardı. Şimdi bakıyordumda tipsizmiş. Çocukluk işte ne yaparsın.. Ona böyle hafiften yazıyordum kendi kafamda. Kriminalist olamayacağımı 5. sınıfta anladım. Fen giderek zorlaşıyordu. Biyolojiyi sevmiyordum. Hele 6. sınıfta hoca berbattı, yapamıyordum ağlıyordum. Sonra kriminalistliğe çok zorda olsa veda ettim. İpek Ongun okuyacak yaşa gelince her genç gibi bende başladım. Serra karakteri turizmciydi. Dedim ben de mi turizm okusam? Yabancı dil ve diğer ülkelere, gezmeye meraklıyım zaten. Babama açtım bu konuyu daha önceki anaokulu öğretmenliği gibi bir heves sandı. Ablam destek verdi ve bugüne kadar Turizm okuyacağım diye geldim. Şimdi bunun hayallerle alakası ne diyorsunuz? Şöyle söyleyim…İleride ne yapmak istiyorum?
Aslında bu gelip gidiyor. Bazen diyorum resepsiyonist olayım. Bazen de acentada organizatör olayım. Asıl isteğim bir tur organize etmek.
Bir de bunun olmayacak türü var. Sadece 3 yerde açacağım 5 yıldızlı bir otel…Hadi 4 olsun. Çünkü İstanbul olmazsa olmaz. İstanbul,Bursa,Ankara,Londra…Otelin ismi Fairy Tale olacak. Sonra Los Angeles’ta açarım belki.

Neyse. Bir diğer hayalim Londra’ya gitmek. O kadar takıntılıyım ki yani o şehri o kadar seviyorum ki rüyalarıma giriyor. Yağmurun en çok yakıştığı şehir bence. Daha görmedin ne diyorsun demeyin bana göre. Mutlaka gideceğim,gideceğim. Gidene kadar da ne kadar resmi varsa toplayacağım.

Diğeri piyano çalmak. Dikkat edin öğrenmek demiyorum. Çalmak..Sadece o tuşlara basıp o seslerin nasıl çıktığını elimden olması. Yalan yanış bassam da olur. Yeter ki çalayım… Ama kurs imkanı olursa ne kadar geç olsa da giderim.
Los Angeles. Londra kadar büyüleyen bir şehir daha! Tarif edilemez…Oradaki yaşam.
Fotoğraflarımla bir sergi açmak. Profesyonel makine almak.
Jazz Festivaline katılmak.
Bunlar olacaklar işte. Aslında daha varda gelmiyor aklıma.
Bir de olmayacaklar türünden var. Mesela Disney’de rol almak. O dizilerden birinde. Sonra bir başka dizide “hasta ruhlu melankolik” birini canlandırmak. Ki bunun zor olacağını düşünmüyorum nedense. Tarihi bir tiyatro oyununda bir Lady’yi oynamak. Broadway müzikalinde dansçı olarak rol almak. Çello çalmak. Ponpon kız olmak. Kısa film çekmek veya bir klip. Latin dans kursuna gitmek.
Cesaret gerektirecek olanları var. Bungee Jumping yapmak. Yan takla atmak.
İşte böyle. Hepsi bir gün gerçekleşir. Gerçekleşmese de ben mutluyum o dünyada yaşamaktan, kendimi soyutlamaktan.


25 Eylül 2010 Cumartesi

Zahmet Etme, Yok ne zahmeti


Çok zahmetli bir okuldayım. Gerçekten ya. Bu yaşta bıktım, bezdirdiler hayatımdan. Yakında kaderimin bir oyunu mu bu modunda dolaşacağım. Sonra jilet falan. Tamam psikopatlaşmaya gerek yok.
Efendim okulun tek avantajı geç açılıyor gibi görünse de dezavantaj olabiliyor. Şu an herkes okulda ben tatildeyim. Ooh ne güzel değil işte. Herkes 2 ye kadar yatarken ben otele gidip müşteri nazı çekiyorum yazın be. Ama gerçi bedava yapmıyoruz parayla bu işler. Maaş alıyoruz.
Şikayetim bu değil staj eğlenceli geçiyor da. Staj yaparken doldurman gereken bir dosya var. Bu dosyaya ne halt edersen yazacaksın (garsonlarla koptum yazsam nolurdu diye merak ediyorum). Tarif falan. Benim hayalim staj bitince kokteyl resimleri bulmak tarifleri almaktı da…Melek hocam pardon ismi o da kısaca Şeytan diyin. Kadın bir geldi dünyamı kararttı. Dosya hemen bitecek dedi. Benim dosya bomboş…Neyse tarifleri aldık yazdık. Resimler netten bulundu çıkarıldı da.

Çarşamba günü sabahın 9’unda sınav vardı. Gittim. Liste asılmış bazıları ertesi gün olacakmış. Zar zor baktım. Gittiğim olacaktım. Hemde 1. komisyon. Sonra 1. olmanın önemi olmadığını anladım. Milletin dosyalarına bakıyorum herkes gerçek gerçek resim çekmiş. Barı falan. Benim resimler sahte! Yerin dibine geçtim. Ama hepsi hoca yüzünden. Mal kadın.

Neyse Melikeee diye bir bağırdılar benim koşuşumu görecektiniz. Servis odasında oldum. Gittiğimde ne göreyim Melekte orda. Sıçtın dedim içimden. Kesin beni batıracak..Kalp çarpıyor küt küt. Sap mod 4ever havasındayım.
Sorular geldi…Osteoporoz,osteomalaysia, (Allah derken) raşitizm hangi vit. Eksikliğinde çıkar? Deeee diye atladım. Kuver nedir? Kuver bla bla bla hoca tamamladı. Melek “ Aslında otelde memnun da kalmışlar Melike’den” İğneleye iğneleye söyledi hissettim salak değilim.
Öyle böyle geçti. Tamam çıkabilirsin diyince ben çıktım…Oooh çektim. Sonra arkadaşı falan bekledim. (: Millet çıkar çıkmaz “ Ne sordular lan?” diye başıma üşüştü. Söyledim ve gittim.
Pazartesi günü karne alıyoruz. Bakalım dosyadan kaç puan alacağım? Sınavdan bi gün önce çok fena ağladım.
Bir de bölüm var. Resepsiyonda olamayacağım galiba ya neyse. Serviste kokteyller bekler o zaman ~
Hadi öpüldünüz
Xoxo MjP

13 Eylül 2010 Pazartesi

13 Eylül


Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Tamam belki de hiç başlamasam daha iyi. Sanki mektup yazıyorum.
Blogum sevgilim aşkım hayatımın anlamı özlemişim seni. Burdan da anlaşıldığı gibi kafayı sıyırdım sevgili blog. Evde sürekli kaldığımdan galiba. Saat 3 te kalkıp 5 buçukta uyuyunca ve dışarı çıkmayınca asosyal manyak olup çıktım. Ne yaparsın kader azizim.
Ramazan bitti. En çok üzülen ablam oldu. Ramazanda düzenli yemek yiyince hoşuna gidiyor. Evet ablam düzeni disiplini seviyor. Ne kadar zıtız!
Bense ramazanda sahur kısmını seviyorum. Yani gece yemek. Ablam işin gücün yemek diyor. Hatta bir kere annem oruç tutuyorum diye benim istediğim yemeği yapacağını söyledi. Pizza isterim dedim. Ablam ordan "Fast Food'çu" etiketini yapıştırdı. Ne yapalım böyleyim aaaa!
Oruç tuttuğum sürece ne yaptım? Pc başına geçtim. Msn'de arkadaşlarla konuştum ettim. Youtube'da fan yapımı fragmanlar izledim. Dizilerle kafayı bozdum. Şu an Pretty Little Liars izliyorum halada bitiremedim. Çok güzel- gizemli Gossip Girl- versiyon. Orada bir Aria var ki hem ismi hem kendisi güzel.
Neyse...Sonra bayram geldi. Babamda geldi. Bana sözü vardı. Buradaki en büyük alışveriş merkezi olan AnkaMall'e götürdü. O günde bayramdı ya pek bir kalabalıktı. Rahat rahat gezemedik. Bir de babam çok çabuk bunalır. Sigarasını içecek illa. Şimdi bir de yasak var ya. Neyse zar zorda olsa dayandı. Ben gene keyif aldım.
Benim yaşımdaki kızların çoğu kıyafet alışverişi yapıyor. Ama bir garip sürekli bir şeyler alıyorlar. Beni valla memnun etmek için d&r veya Dost gibi yerlere atın. Saatlerce çıkmam. Mağaza kapanana kadar.
Arkadan gelen klasik müzik ile bir gaza geliyorum ki sormayın. Ah biraz da fiyatları düşük olsa. Ama gerçi emek,basım falan onlarda haklıda öğrenciyim be abi. Neyse aylardır aradığım kitabımı buldum. Kan Sözü'nü alamasam da.
"Karanlığa Dokunmak" Ailem duyunca "Ergen" deyip geçti. Bu da bir şeydir. Galiba.
Bu arada mesaj gelmiş telefonum yapılmış. Gene bozacağım diye korkuyorum ya bakalım. Arkadaşlarla buluşma planı yapılıyor da, benim o bir önceki yazımda da bahsettiğim salak arkadaş gene sinirimi bozuyor. Eğer Stone gelmezse ben onla çok fena kavga edeceğim. Çünkü arayı bulan kişi Stone ve Otantik. Yoksa valla artık patlayacağım ve az kaldı. Benim sinirimden korksun. Hafife de almasın olm.
Bizim okulda bir X şahıs var. Neyse ondan hoşlanırız,aşk falan filan değil ya. Geçen bayramını kutladım msn'de. Hiç ifadesiz "sanadaa" dedi. Bunun zaten ilişkisi belki de 1 ayı bulacak. Bu hiç bu kadar uzun süreli çıkmazdı. Vahiy geldi galiba. Evet,kandil mesajı da attı zaten. Tuhaf.
K'yı da özledim. Yani o bile msn'de "kib" dedi. Bu X biraz öğrense ya bundan =D O da şimdi İstanbul'da. Of anam of , İstanbul'a gitmek istiyorum zaten.
Dejavu oldu bu anı yazacağımı görmüştüm.Bu arada sınav sistemi de karıştı. Ygs,kpss,Ales. Hepsinde soru çalınmış. CSI çözecek bu işi anca artık.
Yazacak bir şeyde gelmiyor aklıma zaten iyi mi? Bu arada bir sürü fotoğraf çekiyorum. Sonbahar geldi ya başla benim için fotoğraf anları. 25 tane gökkuşağı resmi vardır ama hepsi farklı açıdan. 1000 bile olsa yine de devam ederim=D
Bu arada staj maceralarımı İpek Ongun'un yarattığı Serra gibi yazacağım. Deneyeceğim en azından.
Hadi öpüldünüz x0xo