31 Ağustos 2010 Salı

Dostluk??


Ben Dost Değilim.
Evet doğru duydunuz. Ben dost değilim...
İsmi lazım olmayan bir şahıs. Sarışın-kumral arası bir şeydi. Tatlıydı, kahve gözleri vardı. İlk gördüğümde ısınamadım ona. Hep diğer arkadaşlar bir olunca ancak "Selam,naber?" tarzı konuştum. Hep kavga ettim. Hatta öyle ki msn'de küfür etti bana. O zamandan sonra acaip bir nefret ettim. Hiç bir değeri kalmadı gözümde. Zaten yoktu ya, neyse.
Bilirsiniz inadım inat,konuşmuyordum. Ta ki okulum açıldı. Sınıf ne öyle, berbat bir ortam. Tanıdık kimse yo...O dışında. Nasıl olduysa konu açıldı falan iyi anlaşmaya başladık. Neyse sonra bayağı bir kanka olduk. Bu sefer diğer arkadaşımla kavga etti aralarını hep ben yaptım.
Tersine dünya....O hep hoşlandığım çocuğu kıskandı. Evet aşırı kıskanç kendisi. Onunla mutlu olunca beni dinlemiyorsun diye salladı. Gerizekalı ne olacak. Ben onun 3 tane hoşlandığı kızı dinledim durdum. Salağım!
Bir keresinde telefonuma bakacağını söylemişti. Güvendim,verdim telefonu. Rehbere girip onun numarasını (X işte hoşlandığım işi) silmiş. Sınıfta bir çığlık attım, nasıl yaparsın diye.
"Nefret ediyorum" dedi. Sen nefret et ama ben hoşlanıyorum dedim. Sonra bir kaç güne barıştık. Kimseye küs kalamıyorum ak. Evet küfür ediyorum burda çünkü öyle berbat bir durum. Orada haklıydım ama kalamadım küs. Sınıfta tek konuştuğum tek iyi anlaştığım kişi oydu diyebilirim. Tamam kızlarla da aram iyiydi de işte...
Sonra yazılılar geldi. Hep yardım ettim, kopya verdim. Salaktım çünkü, iyi niyet elçisiyim sanki. Ne yardım ediyorsam. Saçmalık işte!
Ve bir olay oldu. Ben öğretmen masasında ingilizce sınavı olurken o da en ön sıradaydı. Benden yardım isterken arkadan Burak onu çekiştirdi kağıdına baktı. Hoca benim kankamı(!) yakalayıp tokat attı. Evet o tokat,herkesin içinde çok gurur kırıcıydı. Ayrıca o acaip gururluydu. Bize kağıt dağıttılar bu olay hakkında bildiklerinizi yazın diye. O noktayı atladım, yoksa okuldan bile atılabilirdi. Sadece tokat attığını yazdım. Neden çünkü ben dost değilim.
Dost değilim, çünkü yardım ettim.
Dost değilim çünkü okuldan atılmasını önledim.
Dost değilim çünkü başkasıyla arası bozulunca yardım ettim.
Çünkü kopya verdim...
Ve ne yapsam dost olacakmışım biliyor musunuz? Msn ve face şifremi verseymişim.
Biz bazen aramızda şifreleri paylaşıp bakarız. Tabii benimkini sadece Stone biliyor. Onada güvenim sonsuz.
Düşünün tel rehberinden onun numarasını sildiyse face'te ve msn'de ekli. Bir açık gördü mü napar? Onun numarası aklımdan hiç gitmiyor bu da onu deli ediyordu =D
Bunu göze alamam. Çünkü ben hoşlandığım çocukla aramı bozamam. Ayrıca niye veriyorum ki? Kendi msn i face'i var.
Ve bunu yapmadığım için dost değilim. Eğer onu yapsaymışım dost olacakmışım. Ne kadar güzel bir arkadaşlık değil mi?
Bundan sonra mümkünse merhaba,merhaba. Sınıfta tek başına olsam bile...
Ne hali varsa görsün.
Xoxo - MJp.

27 Ağustos 2010 Cuma

Uykusuz Uyuyan Güzel




Pazartesi günü direk çalışmış yani sabah 7 gece 12 arası çalışmış insanım. Ertesi gün 2 günlük izin kaptığım için çok mutlu oluverdim. Her şey güzeldi serviste falanda bayağı eğlendik. Sonraki gün geç yatamadım ama çarşambaya bağlayan gece saat 5 te uyudum. Çok özlemişim geç yatmayı.
Şimdi size bir kelime söyleyeceğim...Uyku. Nedir sizce uyku? Kimine göre dünyanın en güzel şeyi. Kimine göre bir ihtiyaç. Benim için öyleydi ama bu aralar en çok ihtiyaç duyduğum bir şey haline geldi. Çarşamba günü 12 de kalktım. 7 saatlik uyku uyudum, normalde yeterdi ama bu sefer yetmedi ,sersem gibi oldum. Her neyse, bilgisayarda falan oyalandım. Bir de oruçtum ya, yapacak bir şey yoktu. Saat oldu 6 annem dedi "Git dinlen biraz gözlerin gitmiş" diye. Sözünü dinledim. Dinledim, keşke dinlemeseymişim, çünkü akşam daha makul bir saatte yatardım. =D İftara kadar uyudum. Sonra gene aynı şeyler yapıldı işte pc,müzik falan filan. Saat 1 e adar msn'de arkadaşlarla koptuk işte. Dedim ben artık çıkayım ancak yatarım. Anaam nerde...!
Saat oldu 1 buçuk. Yatağa yattım, hayal falan kuruyorum. Yok saat olmuş 2 buçuk. Uykuudan tık yok. Babam şehir dışında olduğu için sinirim bozuldu gittim annemin yanına. Dedim "Uyuyamıyorum ben ya" diye. "Kasma kendini" dedi. Oraya uzandım...Dön dolaş dur yine aynı şeyler. Saate baktım 3 buçuk. Yok anam uyuyamıyorum. 2 buçuk saat sonra da kalkacam. Ama nasıl kalkayım bu halde?!
Saatle aşk yaşadık resmen. O bana bakıyor,ben ona. O bana ,ben ona. Saat oldu 4. Acıktım bari sahurda birşeyler yiyeyim. Yedim. Annem diyor "Gidersin,sen uyumayı dene" Yok inadım tuttu. Rapor falan alırız ,bir şey yaparız dedim. Böyle bir tartıştık 4 buçuğa kadar. Artık sinirlerim bozuldu gülmeye başladım. Artık annem pes etti, "git bi uyumayı dene sabah naparız bakalım" Gittim ahanda uyudum. Ben gitmeyeceğim umuduyla tabii...
Gözümü açtım çok şükür saat öğlen 12 idi. Annem geldi, akşama gideceksin dedi. Şefi aramış o da akşam gelsin demiş. İftarda çalıştım akşamda. O ne öyle be! Berbat bir şey. Bir yandan şef bir şey getir diyor diğer yandan garson. ne yapacağım şaşırdım. Sonra K geldi. Onunla birlikte konuştum eğlendim. Saat oldu 12. Servise bindik geldim.
Tabii hemen uyumak zorunda kaldım çünkü bugünden sabaha tam gaz devam. Sabah zor dayansakta öyle böyle bitti.
Son 5 Günnnn!!!! İşte bu =D
Hadi görüşürüz millet, MJP.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Drugs,love,drugs,love drugs


Gece gece aklıma geldi bir hikaye yazdım. Saçma olsa da koymak istedim.

Bu kaçıncı gece bilmiyorum. Ama artık tükendiğimi hissediyordum. Durmak zor ayakta birisi yokken. Ruhum kayboldu,paramparça dağıldı her yere. Tıpkı bir şarap şişesinin dökülüp saçılması gibi. Lekeler çıkmıyor,hep kalacak izi. Beni de korkutan bu ya.
Pişmanlıkların sonucu acı çekmekse her şey için pişmanım ben. Belki doğduğuma bile. Aile kavramına sahip olamadan bir başkasının yanında yük olmak benim en temel işim olmuştu . Gözlerim kızarık,gece uykusu uyumuyordum. Nasıl uyuyabilirim ki? Bir okula gitmeye çalıştım. İşte o an her şey başladı...
Yanımda kaldığım kişiler güzel olduğumu söylerdi. Siyah saçlarım, kahverengi gözlerim vardı ama puslu baktıktan sonra güzel olmanın bir anlamı yoktu benim için. Zengin bir evde kaldığım için okula şoför bırakıyordu. Mini eteğim,converse'ler vs. Klasik lise kızı giyinmiş saçlarımı açık bırakmıştım. Okulların ilk günü kabus olur derlerdi ya benim için kurtuluş gibi bir şey olmuştu.
Sınıfa gitmiş oturmuş ve pencere kenarındaki en arka sırayı seçmiştim. Kulaklığımı takıp nasıl bir sınıfa düştüğümün umrunda değildim ve müzikle kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Sonra kapıya bakarken O'nu gördüm. Mavi gözleri ve kumral saçları ile birlikte gelen biri. Serseri olduğu belliydi ama sanki farklıydı. Kendime gelmeye çalıştım, ama yapamadım. İlk andan itibaren o gözlere tutulmuştum.
Sınıfa bir öğretmen girdi. Yeni gelen kız kendini tanıt modunda olur ya. Gözler bana dikildi o anda...Zar zor konuşmaya başladım; Eylül. İsmim Eylül. Daha önceki okuduğum okul yıkılınca buraya gelmek zorunda kaldım. Aslında yalan gibiydi ama uzun uzun açıklamanın bir manası yoktu.
Ders öyle böyle bitti. Bense tek bir şey sordum; "Sigara içebileceğim bir yer?" İyi birine denk gelmiş olmalıyım ki yangın merdivenlerini işaret etti. Gidip oturdum ve sigaramı yaktım. Hayatım tam kabus gibi olacaktı , bunu seziyordum. Bir an için çekip gitsem diye düşündüm ama nereye gidebilirdim?
O anda kapı açıldı ve yine o serseri geldi. Beni süzdü. Bacaklarıma falan baktığı kesindi. Kendime çekidüzen verdim ve birşey mi istiyorsun dercesine baktım. Güldü "Yeni gelen kız çok hızlısın"
"Ne alakası var"
"Sigara falan"
"Her yeni geleni ezik mi sanıyordunuz?"
" Hayır. " O da bir sigara yakıp merdivenlerin alt basamağına oturdu.
"Kaç kurtar kendini buradan. Gelme, vaktin varken başka yere al kaydını. "Şöyle bir baktı "Harcarlar seni"
"Şansım yoktu..."
"Neden zengin olduğun her halinden belli. "
"Senin amacın ne?"
"Amaç yok iyilik yapıyorum sana "
"İsteyen yok".
Bu konuşma böyle bitmişti. Ama asıl her şey daha yeni başlıyordu. Haftalar böyle geçti. Her gün bir sigara tüketme bahanesiyle onunla buluşuyordum burda.
Kalbim çarpıyor,deli oluyordum. Çarpık gülüşü sinirime dokunmuyor,tüylerimi diken diken ediyordu. Bir gün iyice yakınlaştık.
Okul çıkışı bahçede onu yakaladım. Sigarayı uzattı. bende kabul ettim, bankara oturdum. Şoförün gelmesine daha çok vardı.
Yanıma oturdu, başımı çevirdiği anda dudaklarımız buluştu. Hey napıyorsun dememe fırsat bırakmadan yine merdivenlerin oraya sürükledi. Dokunduğu her yer alev alev yanıyordu. Aman tanrım onu seviyordum. Karşı koyamıyordum...Elleri bacaklarımda geziniyordu. Bense onun vücuduna sarılmıştım. Neler oluyordu...Kendimi geri çekmeye çalıştım ama olmadı. Parmakları saçlarımın arasında dolanıyor,böylece yüzümü daha da kendine yakınlaştırıyordu.
"Kaç kurtar dedim. Dinlemedin. Farklısın,ne var sende bilmiyorum ama bildiğim tek şey seni istiyorum" Bir şey diyemedim gözlerimi kapattım...10 dakika sonra gömleğimin full açık olduğun farkettim. Daha yeni tanıştığım biriyle bu kadar ileri gitmiş olamazdım ama bana kızacak bir ailem yoktu. Evdekiler umursamazdı bile. Beni izliyor gülümsüyordu. "Tek bilmediğim şey ismin"dedim gömleğimi iliklerken.
"Deniz..." Gözleri mavi adı Deniz. Deniz diye mırıldandım...Biraz kızarmıştım ve bunu farketmeden kaçtım.
Günler böyle geçti...Deniz ile çıkıyorduk. Her yerde öpüyordu beni fakat her güzel şey gibi bununda sonu vardı.
Akşam bir partiye gidecektik. Mini bir elbise giyindim saçlarımı yaptım süslendim. Parti klasik bir parti değil eroinle dansın olduğu yermiş. Ve o sırada öğrendim; Deniz bağımlıydı. Onu engellemeye çalıştım yukarda...Odada dikkatini dağıtmak için bile kendimi riske atıp kilitledim odayı. Kendime doğru çektim öpmeye çalıştım ama o eroini almadan rahat edemeyecekti. "Yapma" dedim.
Duvara sıkıştırdı. "Bana karışma." Bağımlılık onu deli etmişti,gözlerinin altı mordu.
"Kurtarabilirsin kendini Deniz."
"Eylül. Hayır" Sesi o kadar korkutucuydu ki bir şey diyemedim. Bıraktığı an diz çöktüm..
"Lütfen Eylül yapmalıyım. Ama sen burda kal...Görme beni o halde"
Bir şey demedim. Kapıdan çıktı ama görmeliydim. Gittim yanına parti sahibi beni kıstırdı. İstediğimi söyledim. Deniz'in haberi yoktu. Pembe bir hap verdim. Yuttuğum an başım döndü. Koltuğa oturdum...Etrafta hiç bir şey göremiyordum ama kanın damarlarımda dolaştığını hissediyordum. Karşımda DEniz bana kızgınlıkla bakıyordu. Odaya çıkardı ve toparlanmam için bir şey içirdi. "Sana bulaşma demiştim. beni niye dinlemedin. Bak ne haldesin. Eylül bağımlı olacaksın. Süründüremem seni..."
"Hayır, senle birlikte geleceğim. Çünkü tek sahip olduğum bana tek değer veren sensin. Ailem falan yok Deniz. Ne olur!"
Bir şey demedi. "Kapat gözlerini" dedi ve başımı onun omzuna yasladım...Gün geçtikçe bağımlı hale gelmiştim. Çökmüş ve zayıflamıştım asıl çöküşüm Deniz'in ölümünü öğrenmekle oldu.
Evet o gitmişti...Beni üzmeye dayanamamıştı ama ben dağılmıştım. Bütünhapları aldım şimdi elime. Ruhum bile yoktu. En üst katta terastayım şimdi. Tek sahip olduğum şeyi kaybetmiştim,ama kendimi de kaybedebilirdim.
Hapları yutup aşağıya attığımda kendimi duyduğum çığlığımın da karıştığı rüzgar olmuştu.

13 Ağustos 2010 Cuma

Baş Belası


Bende Şekey İstiyoyum!
Şu sıcak havada bugün az kalsın yere serilecekken sabahlara dönmenin verdiği hem sevinç hem de üzüntüyle tekrar karşınızdayım.
Ya da şöyle söyleyim. Baş belası olmuş biri olarak.
Geçen hafta 5 günlüğüne Mersin'e gittim ve harika günler geçirdim. Dedemi gördüm, anneannemi. Tüm anne tarafı buluştuk denize gittik. Londra'dan kuzenlerim geldi onlarla daha iyi konuştum şimdi daha iyiyiz. Kim bilir belki Londra'ya gönderir babam. En büyük hayalim bu. Okulda bir kız oraya gitmişti ve hava atıp duruyordu. Bende imkanımız yok diye söylemiyordum, şimdi rahat rahat söyleyebilirim. Bu da özgürlük!
Ama denizde bile ağlattı beni şu staj meselesi. Okula yazı falan gitmiş "staj yapmıyor "diye. Hay... diye sövdüm o anda. Tatile gittiğim gün hoca gelmiş beni görmemiş falan. Aman hallettik eninde sonunda ama şoka girdim. O kadar ay çalışmışım az kalsın yanacaktı stajım. Sınıfta kalmak olmasaydı çokta umrumdaydı. Kadın zaten taktı bana. Staj dosyamı doldurdum ek bişiyler daha yapacakmışım. Hobaa, eylül ayı bi gel artık yaa!!! Denizde girdiğim gün o kadar ağladım ki anneme birayı içeyim mi dedim kızmadı iç dedi bir güzel diktim kafaya oooh ((:
Mersin çok sıcaktı. Nemliydi artı...Bahçede bile vantilatörle oturmuş insanız. Ama ortam müthişti. Hep 4 te yattık. Muhabbet bitmedi, ingilizce sessiz sinema oynadık. Kanadalı gelin adayımız var (: O kadar mı şeker olur bir bayan. Çok sevdim çok tatluu.
Kuzenlerim tam bir İngiliz olmuşlar :O Amanin o ne ingilizce. Bazen what what diye diye çocukları bezdirdim ama onlarda Türkçe konuştular arada,harika oldu. Oyun oynadık durduk...Ama oranın suyu berbattı, o yüzden su niyetine gazoz içtim :D
İstemeye istemeye döndük Cumartesi. Denizli şehirler bir başka cidden. Ankara baydı beni, turistik yerlere ihtiyacım var beniiim. Bakalım belki ileride taşınırız...İnşallah. Ya da üniversitede.
Alışveriş yapmaya gittim orda. Her yerde manyak elbiseler falan. Ama Ankara'da öyle şeyler giyilmez ki. O yüzden alamadım. Hele bir tane vardı,askeri yeşilli falan kısa diz üstü askılı. ama 89 liraydı. Biraz pahalıydı ama gene de alabilirdim da işte.
Zaman ilerledikçe yazıda da saçmalıyorum gittikçe. Bu ay sonrası artık tatil moduna giriyor ve dakika başı blog yazmak falan istiyorum. İçimi döküyorum sana sevgili blog :D
Yanıyorum,kola falan içeyim bari. Sıcakta beynim pişiyor zaten oruç falan da tutamayacağım. Niye tutamıyorsun demeyin günahı bana ((:
Kendimi yenilemem falan lazım. Sıkıldım. Saç rengime kıyamıyorum, kızıl kahve böyle. Ama annem gene boyarız dedi. Kestirsem şekil yapsam. Yüzüme bakım yapa yapa hal oldum.
Bu arada az bir yağmur yağsın ya. Bunaldım cidden.
Yazıyı kesmek en iyisi. Pek güzel olmadı idare edin.
xoxo -MJP