24 Ekim 2010 Pazar

Ben ben mesela.


Ben..Ben Mesela.
Uçarım mesela….Neyse. Şaka maka okulu sonunda açılan kız’lardan sayılıyorum artık. Böyle ders kitabım falan var. Aaa yaşasın okula gittim gibi bir sapıtma durumları içine de girdim.
18 Ekim günü sabah kalktık gittik. Listeler asıldı dediler gittim baktım. 11-G. G şubesi ne ya? İnsan A yapar,B yapar, C yapar ( ki favorimdir) , D yapar E bile yapar ama G nedir?
Hangi şubesiniz? Geeeeyiz deyince millet ters taraftan anlıyor, boğasın geliyor.
Her neyse. Listeye baktım 3 kız..Bir Türkiye’de kadın-erkek eşit diyorlar. Gerizekalılar, 3 kıza 21 erkek. Sonra olur tabii Fatmagül’ün Suçu ne hesabı?. Malız biz valla. Türk Malı heyy Türk malı ooo Yök ve Meb tam bir maaal!

Neyse kızlara baktım kimler var diye. İnşallah iyi birileri derken…Oha. Gözde ve Büşra. Ay bunlar kim diyorsunuz? Benim 9. sınıfta hoşlandığım ;Playboy’un yakınları bunlar.
Gözde eski çıktığı. Büşra da kankası. Orda Emrah bakışlı “Neydi günahım” moduna girdim. Tamam 9. sınıftan sonra lise hayatı benim için kabus olma yolundaydı şimdi kabusa dönüştü tamamen yol mol kalmadı.
Neyse sınıfa girdik. Böyle erkekler komik, bazen kızlardan daha iyi arkadaş gibiler. Cam kenarındaki sırayı kaptım ve oturdum. Ay bu Büşra iyi çıktı…Geldi yanaklarımı sıktı falan. Yanına çağırdı oturdum. Aslında iyi kızlarda tarzı bana uygun değil ki!
Gözde desen..O ayrı zaten. Sarışın güzel bir kız lanet olsun. Ama soğuk..Şımarık birde.
Her neyse. Bizim okulun aptal şeyi; ilk haftadan nöbetçi yapmaktır. Geçen sene yapmştım otel değilde danışmaydı ama olsun bi hafta ne var ne yok bilmiyorsun. Mal bir şey yani!

Nyese listeler karışmış ki benim yerime Gözde oldu puhahaha. Göbek bile atabilirdim. Ben bir hafta boyunca paşa paşa koptum sınıfta. Ders seçimleri yaptım. Sıkıldı mı cepten nete girdim.
Bu sene sayısal görmüyoruz yehu modundayım. Sosyoloji,felsefe,Rusça. Üniversitede miyim lan? Oldum bir an.
Her neyse. Alkollü içkiler, alkolsüzler, yiyecek içecek servisi gibisinden şeylerde var. Wellcome to My World hesabı.

Bu arada PuCCa’yı çok pis kıskandım. Harika şeyler yazıyor. Gerçi Pekmez’in ağzına ederdim ben. Ay annem PuCCa’nın kitabını okumuş az da “o ne biçim kelimeler” diyorda duruyor. Küfür gerçek hayatta var napayım ayrıca ben onlara mı takılacağım be. Bir daha böyle kitaplar almayacakmışım. Of bu aralar iyice anlaşamaz haldeyiz zaten.
Her neyse asıl anlatmak istediğim konu küfürler hakkında.
Ay küçükken küfür bilmezdim.
Kartlarda yazar ya, gerçi şimdi mesaj olarak gidiyor ”Şu kadar kişi şunu yapıyor,şu kadarı şunu “ bla bla bla.
“Şu kadar kişi sıçıyor” yazıyor. İyi aile çocuğuyum, fazla uslu büyüten bir ailem var. Ne bileyim o küfür gibi bir şey. Kartı götürdüm anneme dedim “Bu ne demek” Annem başladı gülmeye. Hatta kopmaya. Ben garip garip bakıyorum ona o hala gülüyor. Sinirlenmiştim artık. “Anne!” dedim. “O küfür” demez mi? Ben kaldım. Şok mok. Öyle duruyorum. Diyorum “ay küfürlü şey yazmışlar”
Ya işte böyle. Hayatımda çok az küfür duydum. Şu an etmiyorum desem yalan olur ama ailemin yanında demiyorum en azından. Otelde de hava atardım “ Küfür edecek kadar basit değilim” diye eheheheu. Salaklık zamanlarından biriydi.
Ama Fuck,Shit ,Damn. Hayatımın vazgeçilmez kelimeleridir.
Bu arada noldu. Bizim Playboy “ sana bişiy diyimmi Melike “ yazdı msn’de. Benim kalbim küt atıyor. Hala heyecanlanıyoruz peh.
Söyle yazdım. “Tamam”dedi. Acaba bizim fakeler var ya onlarla ilgili bişi mi dicek? Mesela ne senaryolar kurdum aklımda.
“Eylül sensin”
“Ne kim hönk?”
“O Eylül Madeleine. Sensin. Tıpatıp benziyorsunuz”
“Hayır o kim ya”
“Kes”
“Peki tamam pes.”
Playboy ç.dışı- engelliyor falan. Neyse bu bir şey yazmayınca ?? yaptım. Tamam yazdı gene. Benim kafa tam gidecekken bu oyun oynuyor olmasın? “Söyleyeceğin şey tamam değildi heralde” dedim ve Tamam yazıp :D: yaptı. Hay ben senin dedim orda ama yazmadım. Ben burada kalpten gideyim çocuk benle oyun oynasın.! Delisin,tırstım ciddi bir şey oldu yazdım hahaha :D yazdı: Bende sana bir şey diyimm mi? Dedim. De dedi. Gıcıksın yazdım. Evet öyleyim dedi sonra konuşma bitti.

Böyle işte. Bu haftadan itibaren nöbetçiyim. Dün başladı gittim otel bayık. Hiçbir şey yok sıkıcı. Bugünde gitmedim. Kızarlarsa salla modundayım.
Bu kadar yeter mi ki?
Hadi öpüldünüz ~

14 Ekim 2010 Perşembe

Takıntılı kişilik..Ben!


Takıntılı yazarınız geri döndü...Evet ben takıntılıyım;
* Gossip Girl'ün tapınası varlığı olan Chuck Bass'e. Onun aksanına her şeyine, Blair ile aşkına.
* Twilight'ın kötü NewBorn'u Riley Biers yani Xavier Samuel'e.
* Alexis Bledel'e. Mavi gözlerine taptığım, güzelliğim, meleğim.
* Alexis'in oynadığı film Sin City'ye. 4 kez izlemişliğim vardır veya daha fazla.
*Londra'ya. Nerde bir resmini görsem " Hiiii,ohaaa" oluyorum ya. Bu kadar güzel,beni büyüleyen bir şehir yok. Zaten arkaplan resmim de Londra. Daha ben resimlerle böyle oluyorsam gittiğimde- inanıyorum gideceğim- ne yaparım bilmiyorum.
* Los Angeles ve New York City'ye....Eh tarif edilemez.
* Psikolojiye,dramaya,senaristliğe...
*İngiliz aksanına ve British Boys'lara...Bkz: Chuck Bass.
* Aşka aşık olmaya.
* Piano solo'lara. Piyanoya
* Jazz müziğe (:
* Kokteyllere,içeceklere.
* Fotoğraf çekmeye
* Latin Danslara
* Eylül ismine, A harfindeki yabancı isimlere..Aria,Alexis,Ariana, Ada (tamam bu Türkçe)
* 2 isimli olmaya
* Farklı olmaya ve kalbimde harika bir yere sahip olan Damns-$ adlı arkadaş grubumla bir gün buluşacağıma inanmaya...
* Ablamın "Buranın manzarasını 100 kez çekmekten bıkmadın mı?" dediği pencereden dışarı baktığımda görünen çiçekler,ağaçlar ve yollar. Yağmur yağdığı an fotoğraf makinemle iş başında oluyorum.
Bir de benim anti-takıntılarım vardır. Nelerden nefret ediyorum?
* Sekiz bacaklı yaratık olan o hayvandan!
* Jessica Szohr adlı mal kişilikten. Chuck Bass'i nasıl aldatır, nasıl bir süper salaklığa sahiptir?
* Annemin her gün izlediği, bıktığım " Kelime Oyunu" yarışmasından.
* Öyle Bir Geçer Zaman Ki de ki Caroline'den.
* İnsanları dıştan görünüşe göre yargılayanlardan.
* Otelde staj yaptığım o kızdan.
* Çok çabuk etkilenmekten.
* Haklı olduğum halde küs kalamamaktan!...
bu böyle sürer. Şimdilik yeter (:

Oyun


Dışarıda acaip bir yağmur. Öyle harika ki. Ama sevgili olmadan yürünmez bu yağmurda. Tek başıma yürüyüp hasta olacağım da kimin için? Aslında bu başkası için yaşadığımın kanıtı ama gerçekten yağmurda yürümek aşk için geliyor bana ve uğruna olmayan bir aşk için yürümem ki.
Bizim ev gene aynı halde. Annem karşımda kitap okuyor, ablam bilgisayarda bense dizimde laptop bu cümleleri yazıyorum. Siz bunları okurken misali. Canım bir şeyler istiyor ama üşeniyorum...Ama gittim çay yaptım kendime. Pek bir mutluyum şimdi ooh.
Düşünüyorum da. Bizim karakterlerimiz var arkadaşlarımızla. Milleti kandırıyoruz. Aaa ne ayıp falan demeyin lan acaip eğlenceli. Ayrıca onlar kanmasın bizim suçumuz yok.
Bu bir başarı aslında. Tıpkı onlar gibi davranmak...Hatta onlar gibi de değil. Sadece resimlerini alıyoruz ünlülerin. Kullandığımız ünlüler Türkiye'de fazla tanınmıyor. Onların isimleriyle değil kendi bulduğumuz isimlerle kaydoluyoruz.
Düşünüyorum da bu bir başarı bence. Biz karakter yaratıyoruz, sanki bu bir film...Ama fragman olmadan doğaçlama oynuyor Face'te. Sadece eklemeniz yeterli oluyor.
Hem herkes hayallerini gerçekleştiriyor orada. Mesela hala gizli bir hayalim var benim Drama ile ilgili bir şeyler yapmak. Yabancı bir ülkeye gitmek gibi. Gerçi Eylül kaç kez gitti, Mainz’i gezdi Amerika’ya her yaz gidiyor zaten. Artemis’le belayı çekip duruyorar, Face’in aptalları ile takışıyorlar ve belalısı – Doruk’la- atışıp duruyorlar.
Zevki tarif edilemez…Deneyin gerçekten. Şimdi yeni blog yazısında. Öpüldünüz millet.
Xoxo- Alexis.